20 Kasım 2014

KONYA: MEVLANA'DAN ÖTE...


Konya, gezginlerin seyahat gündemine Şeb-i Aruz'la giren, adı Mevlana ile özdeşleşen ama sunduğu zenginlikler bunlarla sınırlı olmayan bir cevher.... Her bir adımınızda çok zengin ve derin bir tarihin sizi sarmaladığı bu şehrin turizm anlamında bu kadar geri planda kalması aslında çok da şaşırtıcı, zira müzesinden konaklamasına tüm altyapı mevcut ama belli ki turizm algısını oluşturmada bazı eksiklikler var ki, Şeb-i Aruz döneminde bile o çok etkileyici müzeler, camiler hep boş, hep boş....



Şeb-i Aruz'da Konya'da ne görülür, ne yapılır derseniz, bu bilgileri şu linkte bulabilirsiniz: Paullende'den Şeb-i Aruz'da Konya



Ama Şeb-i Aruz dışında neler var Konya'da, nereler gezilir diye soruyorsanız işte sorularınızın cevabı: 










Konya Arkeoloji Müzesi 



Küçük ama son derece derli toplu, son derece zengin ve son derece etkileyici bir müze burası.... İstanbul'daki arkeoloji müzesinden sonra, ülkenin en eski ikinci arkeoloji müzesi olma özelliği taşıyan bu müzede neolitik çağdan Bizans dönemine kadar uzanan geniş bir zaman yelpazesinden eserleri görme imkanı bulabilirsiniz. Hem de hiç itiş kakış olmadan, hiç kalabalıklara karışmadan, her eser önünde istediğiniz kadar zaman geçirerek çünkü o kadar boş ki burası....


İzzet Koyunoğlu Şehir Müzesi

Konya'nın köklü ailelerinin birinden gelen İzzet Koyunoğlu 1913 senesinden bu yana kişisel merakı kapsamında topladığı eserlerden oluşan bu müze 1973 senesinde Konya Belediyesi'ne bağışlanmış ve 1984'te de bugünkü geniş mekana taşınmış. Müzede 7 farklı bölüm yer alıyor: Anadolu Medeniyetleri, Tabiat Tarihi, Sikke, Hat, Halı, Etnografya ve Sergi Bölümleri.... Biraz amatör izlenimi bıraksa da, bu müze Konya'daki tarihi günümüze kadar taşıyan tek müze olma özelliği itibariyle mutlaka ziyaret edilmeli
              


Sahib-i Ata Camii ve Vakıf Eserleri Müzesi 

13. yüzyılda Selçuklu'nun büyük devlet adamlarından olan ve bağışları ve yardımseverliğiyle tarihte özel bir yer taşıyan Sadrazam Sahib-i Ata Fahrettin Ali'nin Konya'da yaptırdığı sayısız eserden biri olan bu cami, Selçuklu mimarisinin fevkalade etkileyici bir örneği... Giriş kapısının işlemeleri ve minaresinin çini işçiliği insanı gerçekten büyülüyor. İçeride ise azametli bir sadeliğin içinde masmavi mihrap insanın nefesini kesiyor. 

Caminin hemen yanındaki aynı ismi taşıyan Vakıf Eserleri Müzesi ise, yine masmavi çinilerle bezenmiş olarak, Sadrazam ve ailesinin mezarlarına da ev sahipliği yapıyor. Her ne kadar müze bölümünün renovasyonu biraz çiğ gelse de göze, 700 yılı aşkın bir geçmişten gelen bu ortam insanı çok ama çok etkiliyor.

      

Alaeddin Keykubat Camii

Selçuklu mimarisinin en eski eserlerinden biri olan bu cami, esasen, bugün kendisinden geriye gözle görülür hiçbir kalıntı kalmamış olan Selçuklu Sarayı'nın hemen yanına kurulmuş. Yapımı yüzyıldan uzun sürmüş ve ancak 1221 yılında tamamlanmış.

Öncesindeki medeniyetlerin sütunlarının da inşasında kullanıldığı cami, 13. yüzyıl İslamiyetinin sadeliğini halen muhafaza eder nitelikte. Avlusunda Kılıç Arslan'dan adını aldığı Alaeddin Keykubat'a tam 8 Selçuklu hükümdarının mezarını barındıran bu camii, Konya'da mutlaka görülmesi gereken yerler arasında ön sıralarda yer alıyor. Sadeliği ve buram buram tarih kokan ortamıyla hatta belki de ülkedeki en etkileyici camilerden biri....


İnce Minare Medresesi

Sadrazam Sahib-i Ata Fahrettin Ali'nin Konya'ya bahşettiği bir başka önemli eser de bu medrese. Yine 13. yüzyıldan günümüze gelen bu eser, özellikle ünlü Selçuklu taş işçiliğinin adeta bir baş yapıtı. Şaşırtıcı olarak, ama muhtemelen diğer mekanlara göre daha ziyade yol üzerinde olmasından dolayı, Konya'da Mevlana Türbesi dışında en kalabalık olan tarihi mekan burası.


19. yüzyılın sonuna kadar medrese olarak faaliyet gösteren bu mekan, 1936'da müzeye dönüştürülmüş. Medrese bünyesinde çok farklı alanlarda eğitim verilirken, Kanuni Sultan Süleyman döneminde eğitim alanları geleneksel konularla sınırlanmış. Selçuklu plastik sanatlarının en etkileyici örneklerini bünyesinde muhafaza eden bu medrese de Konya'daki olmazsa olmaz ziyaret alanlarından biri.



Karatay Medresesi Çini Müzesi



13. yüzyılda inşa edilen ve 19. yüzyılın sonuna kadar medrese olarak kullanılan bu eser, adını aldığı Emir Celaleddin Karatay'ın türbesini de bünyesinde barındırıyor. Selçuklu dönemi çini işçiliğinin en güzel örneklerini barındıran bu mekan, günümüzde Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait ağırlıklı çini eserlerin sergilenmesi amaçlı bir müze olarak kullanılıyor. Mavi çinilere doyamayanlar için Konya'daki bir başka önemli adres de burası....

Sırçalı Medrese

Selçuklu mimarisinin bir başka azametli örneği de burası... Kurulduğu 13. yüzyıldan kapandığı 1924 senesine kadar Anadolu'nun en önemli fıkıh eğitimi merkezi olan bu medrese, günümüzde Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı mezar taşlarının sergilendiği bir müze niteliğinde ziyaret ediliyor.


Sille Köyü


Konya'ya kadar gezmeye gelip, Selçuklu ilçesi sınırları içinde yer alan bu köyü görmeden giden o kadar çok kişi var ki.... Ne büyük kayıp... Yerleşim tarihi 6000 yıl öncesine kadar geri giden bu Rum köyü, mübadele dönemine kadar Karamanlı Ortodoksların yaşadığı bir merkezmiş, nüfusu 18.000 kişiye kadar çıkmış hatta bir dönem. Bugünse sadece 3000 kişi yaşıyor.



Dünyanın en eski ve en büyük manastırlarından biri olan Ak Manastır (ki bugün askeri bölge içinde kaldığı için ziyaret edilemiyor), bu köyün din alimlerince yüzyıllar boyu önemli bir merkez olarak görülmesini sağlamış. Bugün, bu güçlü tarihten geriye kalan en etkileyici eser, ilk Hristiyan Bizan İmparatoru Konstantin'in annesi Helena tarafından 371 senesinde yaptırılmış olan Aya Elenia Kilisesi.

Tabii ki kilise, ancak yüzyıllar boyu onlarca renovasyondan geçerek günümüze kadar gelebilmiş. Bu nedenle, ilk haline ne kadar benziyor, bilmemiz mümkün değil. Ama yine de bu tarihin korunabilmiş olması bile bir nimet. Köyde kilise dışında güzel ama bakımsız evler dışında maalesef artık başka pek bir şey yok. Yalnız köy kahvesinde taze bir çay eşliğinde tandır ekmeğini tatmadan buradan ayrılmak da olmaz....

Meram Çayı

Muhtemelen ilkbaharda ve yaz mevsiminde burası cıvıl cıvıl oluyordur. Biz kış mevsiminde gittiğimiz için, kapanmış kafeler dışında pek bir şey bulamadık, adeta in cin top oynuyordu. Ama çayın kenarındaki ağaçlardan dökülmüş yaprakların debisi düşük suyun üzerinde çizdiği tablolar bile tek başına Meram'a kadar iyi ki geldik dedirtti bize...



Bir de insanların yanında tuz getirip, getirdikleri tuzları dökmek suretiyle adak adadığı bir türbe de var burada... Türbede tuz dökmek için o kadar sıra ve itiş kakış varken, on metre ötede doğanın yarattığı bu emsalsiz tabloya kimsenin dönüp bakmıyor olmasına ne denebilir bilemiyorum...


Konaklama


Konya'da konaklama için her türlü imkan mevcut. Pansiyonlar, butik oteller, istediğiniz kadar yıldızlı oteller, hangisini tercih ederseniz... Biz Dedeman'da kaldık. Tipik bir şehir oteli, çok katlı, modern, konforlu, profesyonelce işletilen... Özellikle açık büfe akşam yemeği çok başarılıydı: hem Konya'ya özgü yerel mutfağın çok lezzetli örneklerini, hem de uluslararası mutfağın aynı lezizlikteki yemeklerini tatma imkanımız oldu....







Yeme-İçme

Konya denince akla etli ekmek geliyor ya... O daha bir ilk... onun dışında, bamya çorbası var, konya kebabı var, hoşmerim tatlısı var....

Ve bunların en lezzetlilerini bulabileceğiniz yer de Öz Konya Mutfağı. Çevreyolu üzerinde, ruhsuz bir mekan aslında, içi de kendince şık döşenmiş ama biraz hangarı andırıyor.





Ama o yemekler var ya, o yemekler.... inanılmaz lezzetli... altında da bir market var, oradan bamya çorbası yapmak için lazım olan o minicik bamyalardan paket paket satın alabiliyorsunuz...







Alışveriş

Mevlana Türbesi'nin hemen karşısında hatıra olarak satın alabileceğiniz objeler satan dükkanlar var. Büyük bir kısmı da oldukça kaliteli ürünler satıyor. Hatta bu dükkanların kimileri Mevlevi dervişlere ait. Eğer şansınız var da böyle bir dükkana denk düşerseniz, hele bir de sahibiyle tanışma imkanı bulursanız, alışverişi unutuyor, derin bir felsefi tartışmanın içine düşüyorsunuz...

Anlayacağınız, her ne kadar Konya'ya damgasını vuran Mevlana'ysa da, bu köklü şehirde Mevlana'dan da öte büyük bir zenginlik var... Yeter ki siz zaman ayırın ve tarihin adımlarını izleyin....